© Manşet Haber Gazetesi 2021

Kadın Cinayetlerine Dur De!

Kırklareli Üniversitesi (KLÜ) öğrencileri sosyal medya üzerinden yapılan çağrılarla binlerce öğrencinin katılımıyla Türkiye'de giderek artan kadın cinayetleri ve yaşanan vahşetler ile ilgili bir basın açıklaması yapıldı.
Kırklareli tarihinde ilk kez binlerce öğrencinin katılımı ile yapılan basın açıklamasına Kırklareli halkı,STK,Dernek ve sivil toplum kuruluşarıda katılarak destek verdi.Öğrenci gruplarının çağrısı ile biraraya gelen öğrenciler Karagöz parkı önünde toplandı ve burada yapılan konuşmalar ve atılan sloganların ardından Mustafa Kemal Bulvarı Sancaktar caddesi güzergahı,Gar binası yanı Millet bahçesine yürüdü ve yürüyüş esnasında '' Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek,Susmuyoruz Korkmuyoruz,Kadın cinayetleri politiktir'' vb sloganlar atıldı.Öğrenciler tarafından yapılan saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasının ardından bir basın açıklaması yaptı.Okunan basın açıklamasında,Bunca baskı, şiddet ve cinayet karşısında kadınlar olarak sesimizi yükseltiyoruz, susmuyoruz, susmayacağız. Haklarımız, yaşamlarımız için buradayız. Ülkemizde yaşananlar kadınların temel hak ve hürriyetlerinin açıkça ihlal edildiğini göstermektedir. Caydırıcı yaptırımların olmaması ve kanunların layığı ile uygulanmaması, şiddet faili erkekleri mağdurlara karşı daha güçlü konumlara getiriyor. Bu durum karşısında sessiz kalmak en az bu durumun faili olmak kadar suça ortak olmaktır. Sesini çıkarmayan bir şekilde seslerini duyurmaya çalışmalarına rağmen engellenen her kadının sesi olmak için buradayız. Son bir haftada yaşanan canice işlenen cinayetler yüzünden çok öfkeliyiz. Aynı cani tarafından katledilen İkbal ve Ayşenur gençliklerinin baharında hayattan koparılan kız kardeşlerimizdi… Erkekleri eğitmek yerine kızlarımıza o saatte orada ne işi varmış, su testisi su yolunda kırılırmış, katledildiğinde tacize uğradığında ne giyiyormuş diye suçlayan zihniyete rağmen kendi evinde en güvende olması gereken yerde eşi tarafından canice katledilen Bedriye Işık… Evinde 10 yaşındaki kızının okuldan gelmesini beklerken katledilen Sonay Öztürk Aslan… Boşanma talebinde bulunduğu için yine eşi tarafından silahla vurularak katledilen Sibel Aygan…Özgecan Aslan, Münevver Karabulut, Pınar Gültekin, Emine Bulut, Gülistan Doku, Şule Çet, Ceren Özdemir, Fatma Altınmakas, Narin Güran, Leyla Yıldız, Rabia Naz ve daha medyada duyduğumuz, duymadığımız duyamadığımız nice kadınlarımız. Her birini bir kadın cinayetinden kaybettik. Acımız büyük ancak yasımızı sessiz tutmayacağız. Öfke doluyuz. Zira kadın cinayetleri sistematik bir yapının en ekstrem sonucudur. Sözleriyle, ataerkil dilleriyle, tacizci arkadaşlarını uyarmamalarıyla, şiddet yönelimlerini ufak bir psikolojik rahatsızlık diyerek geçiştiren herkesin bu sistemde payı var. Gücü yalnızca kadına, çocuğa ve hayvana yettiği için ve bulundukları ataerkil düzen onlara hiçbir zaman yanlış olduklarını söylemediği için bu canilerin cesareti her gün artıyor. Önceden intihar süsü vererek üstlerinden şüphe dolu gözleri atmaya çalışan bu zihniyet artık gündüz gözü tereddütsüz bir şekilde vahşileşebiliyor. Hayvanlara uygulanan şiddet, istismar ve hatta ölüme sürükleyen işkence eylemleri de kadın cinayetlerinin sistematikleşmesinde büyük rol oynamakta. Patileri ve sonrasında kafası kesilen kediler onların, canavarca hislerini adeta test ettikleri bir prova haline geldi. Biz buna da dur demek için buradayız. Bu sistemin çarkını kıramamamızın sebeplerinden biri de erkeklerin, kadınların öldürülmesini sadece ahlaki bir değer olarak görmesidir. Bu açıkça, toplumsal sorunların, ataerkil düzenin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Kadın cinayetleri yalnızca bireysele indirgenecek bir mesele değildir, kolektif bir sorumluluktur. Suç faili erkeklerin değil de mağdurların kusurlu olarak gösterilmeye çalışılmasını bu cinayetlerin artmasındaki en büyük nedenlerden biri olarak görüyoruz. Bizim yıllardır kaybettiğimiz kadınlar adına duyduğumuz üzüntü ve öfke toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan dinmeyecek. Bir toplum, egemen bir toplumsa kadına yönelik şiddetin kaçınılmaz olduğu görüşüne katılıyoruz ve aynı zamanda bunu değiştirmenin yalnızca yine bizim elimizde olduğunun bilincindeyiz. Eşit, özgür, adil ve demokratik bir gelecek için kadınlara hak ettikleri değer verilmek zorunda. Bahsettiğimiz ve tekrar tekrar bahsedeceğimiz gibi kadına yönelik şiddet bireysel bir sorun olarak ele alınamaz. Bu, kolektif bir çürümenin ürünüdür ve pek tabii politiktir. Çoğu kadın meslek sahibi olamadan, eğitim hakkı ellerinden alındığı için boşanma sürecinde zor durumda kalmakta. İşte bu, toplumun kolektif bir şekilde kadına uyguladığı baskının en bariz örneklerinden biri. Kız çocuğu okutulmaz, kadın evinde oturup kocasını bekler, kadın çalışamaz gibi söylemlerle kadınlarımızın boşanma döneminde hem maddi hem manevi yalnız bırakılması ne bireyseldir ne de yeni bir şeydir. Bunların hepsi kolektif ve sistematiktir. Ayrıca, ailelerin oğullarını katil olduklarında bile mağdurun ailesinde kusur arayacak kadar savunabilecek cesarete sahip olması da tüm bu ataerkil düzenin bir meyvesi. Kendisini bıçaklayarak intihara kalkışan oğullarını kasabın yanına çırak vererek uyuşturucu kullandığının bilincinde olarak ve psikolojik rahatsızlığını göz ardı ederek bugüne gelmemizi sağlayan ailelerin oğullarını denetlemeye ihtiyaç bile duymamasından kaynaklıdır. Kız çocuklarımız, genç kızlarımız yani tüm kadınlarımız büyük bir toplum baskısıyla yetiştirilirken erkeklerin şiddete yönelimlerinin bile fıtrat olarak değerlendirilip göz ardı edilmesinden bıktık. Bize garip gelen şudur ki “sözde”  fıtratı gereği şiddete eğilimli erkekler çoğunlukla kadınlara, çocuklara ve hayvanlara karşı cinnet geçiriyor. Biz bunu da ataerkinin en temel sonuçlarından biri olarak görüp çözümün toplumsal cinsiyet eşitliğinde olduğunu savunuyoruz. İçe işlemiş ataerkinin bir sonucu olarak faili aklmaaya çalışan yalnızca aileleri değil. Mağdurların tam isimlerini büyük puntolarla yazıp fotoğraflarını çarşaf çarşaf paylaşırken, failleri gizleyen ve adeta koruyan habercilik dili de bu ataerkil düzene çanak tutmaktadır. Gizlenmesi gereken failin bilgileri değil, halihazırda derin bir korku içerisinde olan şiddet, taciz ve tecavüz mağduru kadınların her birinin böyle öne atılması, her birini daha çok hedef haline getiriyor. Bu habercilik dilini de lanetliyoruz. Patriyarkanın kölesi olan bu dili yadırgıyor ve artık değişime buradan başlanması gerektiğini savunuyoruz.Yapılması gereken, toplumun vicdan değerlerini daha fazla kaybetmeden suçun suç olduğunun bilincine varılmasıdır. Katil, katildir; fail, faildir. Adliyelerde takım elbiseleriyle aldıkları iyi hal indirimlerini toplum tarafından almamaları gerektiğini savunuyoruz. “Aman artık uslanmıştır” “Pişman olmuş affedelim” “Gözü dönmüştür hayatını yakmayalım” gibi söylemlerin yanında olmamakla beraber bu faillerin yaptıkları eylemin bir cana, bir hayata, bir aileye mal olduğunun altını çizmek istiyoruz. Sadece bu yılın ilk 10 ayında 297 kadınımızı kaybettik; bu kadınların hepsi bir hayatabir aileye birçok hayale sahipti. Sayılara indirgeyip hayatlarının değerini hiçe sayamayız. Pamuklara sarılıp büyütülen, kendi ayakları üzerinde durmak için çabalayan, hayallerini defterlerine yazıp bir bir gerçekleştirmeye çalışan, henüz aklında en sevdiği çizgi filmden başka hiçbir şey bulunmayacak kadar küçük çocuk ve kadınlarımız için hep bir arada olmaya devam edeceğiz. Unutmayalım ki beraber daha güçlüyüz, patriyarkayı yalnızca birlikte yenebiliriz denildi.
Basın açıklamasının ardından öğrenciler tarafından okunan İzmir Marşının  okunmasıyla etkinlik sona erdi.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER