Sağlığın Ticarileşmesi: Riskler ve Toplumsal Etkiler
Son Haberler
Keşan Kent Konseyi Başkanı Uzm. Dr. Uğur Özdağlı Sağlıkta Ticarileşme ve Toplumsal etkiler konulu gündem ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Keşan Kent Konseyi Başkanı Uzm. Dr. Uğur Özdağlı yaptığı açıklamada,
Sağlığın Ticarileşmesi: Riskler ve Toplumsal Etkiler
Sağlık, temel insan haklarından biri olup, toplumların refahı ve bireylerin yaşam kalitesinin korunması için kritik bir öneme sahiptir. Ancak son yıllarda, sağlık sistemlerinde giderek artan bir şekilde ticarileşme eğilimleri görülmektedir. Sağlık hizmetlerinin, ekonomik çıkarlar doğrultusunda sunulması, toplumun farklı kesimlerinde ciddi eşitsizliklere yol açmakta ve sağlık hakkına erişimi daha da zorlaştırmaktadır. Bu yazıda, sağlık hizmetlerinin ticarileşmesinin yol açabileceği riskler üzerinde durulacak, örnekler ve toplumsal etkiler üzerinden bu sürecin olası zararları değerlendirilecektir.
Sağlık Hizmetlerinin Ticarileşmesi Nedir?
Sağlık hizmetlerinin ticarileşmesi, toplumun genel refahını sağlamayı amaçlayan kamu sağlık hizmetlerinin, özel sektör tarafından yönetilmesi ve kâr amacı güderek sunulması anlamına gelir. Bu durumda, sağlık hizmetleri adeta bir ürün gibi pazara sunulmakta ve bireyler, sağlık sorunlarıyla ilgili hizmetlere talep ettiklerinde, bu hizmetlerin karşılığını ekonomik bir bedelle ödemek zorunda kalmaktadır. Sağlık hizmetleri, bir ihtiyaç olmaktan çıkarak, yalnızca ekonomik güçle temin edilebilen bir ayrıcalık haline gelir.
Ticarileşme, sağlık sistemindeki temel değerleri değiştirir. Kamu sağlık hizmetlerinin özel sektör tarafından devralınması ve kar amacı güden hizmet sunumu, hastaların tıbbi hizmetlere ulaşımında ekonomik bariyerler yaratır. Bireyler, sağlıklarına dair kararlar alırken artık sadece sağlık durumlarını değil, aynı zamanda ödeyebilecekleri maliyetleri de göz önünde bulundurmak zorunda kalır. Sağlık, bir lüks değil, temel bir hak olmalıken, bu yaklaşımla sağlık hizmetlerine erişim giderek daha fazla gelir düzeyine endeksli hale gelir.
Katılım Paylarının Artışı ve Ekonomik Engeller
Sağlık hizmetlerine erişimin ticarileşmesinin en belirgin örneklerinden biri, katılım paylarının artırılmasıdır. 2025 yılında Türkiye’de yapılan düzenlemelerle, ayakta tedavilerdeki katılım payı 10 kat artırılarak 20 TL’ye yükseltilmiş ve Cumhurbaşkanı’na bu miktarı daha da artırma yetkisi verilmiştir. Ayrıca, aile hekimlerinden alınan bazı raporlar ücretli hale gelmiş ve aile hekimlerine mesai saatleri dışında ücretli hizmet verme yetkisi verilmiştir. Bu tür düzenlemeler, sağlık hizmetlerinin ekonomik engellerle şekillenmesine yol açmaktadır.
Örneğin, düşük gelirli bir birey için bu katılım paylarının birikmesi, sağlık hizmetlerine başvurmaktan vazgeçmesine veya tedavi süreçlerini ertelemesine neden olabilir. Bir kişinin sağlık hizmetlerine düzenli olarak başvurması durumunda, artan katkı payları her başvuru için bir yük halini alır. Aile hekimlerinin sevk ettiği hastaların bazıları, daha düşük ücretlerden faydalanabilirken, diğerleri daha yüksek katılım payları ödeyerek muayene olabileceklerdir. Bu durum, sağlık hizmetlerine erişimde büyük bir adaletsizlik yaratır ve sağlık sisteminin eşitsizliğini derinleştirir. Sağlığın ticarileşmesi, sadece düşük gelirli bireyler için değil, aynı zamanda orta sınıf için de ciddi ekonomik engeller oluşturur.
Sağlık Hizmetlerinde Sosyoekonomik Ayrımın Derinleşmesi
Sağlığın ticarileşmesiyle birlikte, sağlık hizmetlerine erişim, bireylerin gelir düzeyine göre belirlenir hale gelir. Daha yüksek gelirli bireyler sağlık hizmetlerine rahatça ulaşabilirken, düşük gelirli bireyler ve emekliler gibi dezavantajlı gruplar sağlık hizmetlerinden yararlanmakta zorlanır. Bu durum, toplumdaki sosyoekonomik ayrımları daha da derinleştirir. Sağlık, artık sadece bir hak olmaktan çıkıp, yalnızca ekonomik olarak güçlü olanların erişebileceği bir ayrıcalık haline gelir.
Örneğin, düzenli olarak hastaneye gitmesi gereken bir kişi, katılım paylarının artmasıyla birlikte her başvuruda ek maliyetlerle karşı karşıya kalacaktır. Bu kişi, ayda birkaç kez sağlık kurumlarına başvurmak zorunda kaldığında, her başvurusu için ödeme yapmak, büyük bir mali yük haline gelir. Emekli maaşı gibi sabit bir geliri olan bir birey, bu ek masraflarla başa çıkmakta güçlük çeker. Örneğin, 20 TL’lik bir katılım payı, bir yıl boyunca sürekli hastaneye gitmesi gereken bir emekli için yıllık olarak 240 TL gibi önemli bir tutar anlamına gelir. Bu miktar, zaten dar bir bütçeyle yaşamaya çalışan emekliler için ciddi bir yük oluşturur. Aynı şekilde, daha fazla başvuru yapan bir hasta, katkı paylarının artması nedeniyle sağlık hizmetlerine erişmekte daha büyük zorluklarla karşılaşabilir.
Bu tür bir sağlık sistemi, sağlık hizmetlerine erişimde ciddi bir eşitsizlik yaratır ve toplumsal huzursuzluğa yol açar. Ayrıca, sağlık hizmetleri ticarileştikçe, sağlık sorunlarını erteleme eğilimi artar. Örneğin, ekonomik engeller nedeniyle tedaviye gitmeyen ya da tedavisini erteleyen bireyler, uzun vadede daha ağır hastalıklarla karşılaşabilirler. Bu da hem bireysel sağlık açısından hem de toplum sağlığı açısından ciddi sorunlar yaratır.
Aile Hekimlerinin Yükü ve Sağlık Çalışanları Üzerindeki Baskı
Sağlık sisteminin ticarileşmesi, sağlık çalışanlarının üzerindeki baskıyı da artırır. Aile hekimleri, birinci basamak sağlık hizmetlerinin teminatı olup, toplumun geniş kesimlerine sağlık hizmeti sunmaktadır. Ancak, artan katılım payları ve sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitsizlikler, aile hekimlerinin kapısında uzun kuyruklar oluşmasına yol açar. Aile hekimlerinin muayene ettiği kişilerin bir kısmı, sağlık hizmetlerinden indirimli faydalanabilirken, diğer kısmı daha yüksek katkı payları ödeyerek muayene olabileceklerdir. Bu durum, aile hekimlerinin iş yükünü artırır ve hekimler, bu yük altında daha fazla hasta görmek zorunda kalabilirler.
Aile hekimlerinin sevk ettiği hastalar, düşük ücretlerden faydalanabilse de bazı hastalar, yüksek katkı payları ödemek zorunda kalacaklardır. Bu durum, sağlık çalışanlarını zor bir duruma sokar ve sağlık sisteminin işleyişine dair yanlış anlaşılmalar yaratır. Özellikle, sağlık hizmetlerine erişim sağlayamayan bireyler, aile hekimlerini suçlayarak şiddet olaylarına yol açabilirler. Bu, sadece sağlık hizmeti sunanların değil, aynı zamanda hasta ve sağlık çalışanlarının güvenliğini tehdit eden bir durumdur.
Sağlık Ticareti ve Hizmet Kalitesinin Düşmesi
Sağlık hizmetlerinin ticarileşmesi, genellikle hizmetlerin kalitesinin düşmesine yol açar. Kar amacı güden özel sağlık kurumları, daha fazla hasta kabul etmek ve kâr elde etmek amacıyla, bazen sağlık hizmetlerinin kalitesini ikinci plana atabilirler. Gereksiz tedaviler veya ilaçlar önerilebilir, çünkü bu tür işlemler sağlık kurumları için daha fazla gelir anlamına gelir. Bu, hasta için hem sağlık riski oluşturur hem de ekonomik olarak daha fazla harcama yapmasına yol açar.
Örneğin, özel hastaneler veya klinikler, hastalara bazen gereksiz testler veya tedaviler önerebilir. Bu durum, sadece hastaların gereksiz masraflar yapmasına neden olmaz, aynı zamanda sağlık hizmetlerinin güvenilirliğini ve etkinliğini de olumsuz etkiler. Ticarileşmiş sağlık hizmetlerinde, sağlık kurumlarının çoğu zaman önceliği, hizmetin kalitesinden çok, daha fazla gelir elde etmek olur. Bu tür uygulamalar, sağlık hizmetlerinin kalitesizleşmesine ve hasta güvenliğinin tehlikeye girmesine neden olabilir.
Sonuç
Sağlık hizmetlerinin ticarileşmesi, sadece ekonomik engeller yaratmakla kalmaz, aynı zamanda toplumun farklı kesimleri arasında sağlık hizmetlerine erişim konusunda derin eşitsizliklere yol açar. Katılım paylarının artması, aile hekimlerinin üzerindeki baskının artması ve sağlık hizmetlerinin ticaret haline gelmesi, uzun vadede ciddi toplumsal sorunlara yol açacaktır. Sağlık, sadece bir ekonomik ticaret değil, bir toplumsal hak olmalıdır. Bu nedenle, sağlık hizmetlerinin devlet eliyle sunulması ve sağlık hakkının herkes için erişilebilir olması gerektiği gerçeği bir kez daha önem kazanmaktadır. Ticarileşme eğilimlerine karşı, sağlığın toplumsal bir sorumluluk olarak korunması, toplumun genel sağlığının ve refahının sürdürülebilmesi için elzemdir.Eski sağlık bakanlarının, sahip oldukları hastanelerde yolsuzluk ve skandallarla anılması, kanun yapıcıların kendi çıkarları doğrultusunda sağlıkta ticarileşmenin önünü açtığını net bir şekilde gözler önüne sermektedir. Bu durum, sağlığın bir hak olmaktan çıkıp, ticari bir meta haline gelmesine zemin hazırlamaktadır. Zalimlerden adalet beklemek yerine, bu çıkar ilişkilerinin yarattığı saltanatın son bulması için adımlar atılmalı, sağlık hizmetleri tüm toplumu kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir dedi.
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.