DÄ°N VE LAÄ°KLÄ°K!
13 Eylül 2021, Pazartesi 12:26Laiklik demokrasinin ön koşuludur. Demokratik ülkelerin tümü laiktir. Laik olan ülkelerin tümü ise demokratik değildir. Laik devletlerde devletin dini yoktur ve devlet tüm inançlar karşısında nötrdür ve de inançların barış içersinde yaşamasının güvencesidir.
Laiklik toplumu ve devleti yönetecek yasaların referansını dinden (Kutsal kitaplardan) değil,İnsan Hakları’ından almasıdır. Laiklik ayni zaman da aklın inançtan bilimin ise dinden bağımsızlaşmasıdır. Laiklik: Bilimsel eğitimdir, hukuk ve yargı birliğidir, kula kulluk etmemektir! Bilindiği gibi Teokratik (Din) devletler ortaçağa ait yapılardır. Feodal üretim tarzınında ve skolastik felsefinin geçerli olduğu koşullarda hayat bulmuşlardır. Avrupa, orta çağ’dan, teokrasi’den, skolastik felsefe’den kurtuluşu her biri radikal bir Aydınlanma ya da Modernite devrimi olan 1789 Fransız, 1688 İngiliz Devrimleri’inde bulmuştur. Yani o yılar da devrimci olan Burjuvazi aristokrasi’yi ,Teokrasi’yi tasfiye etmiş ve iktidarı ele geçirmişti. O tarihden sonra da Kilise’nin hiç bir zaman iktidar talebi olmamıştır. Laiklik,İnsan hakları,dinde reform bu mücadelelerin sonuçlarıdır. Bizde kurtuluş’tan sonra gerçekleşen 1923 Aydınlanma - Modernite Devrimi, radikal olamadığından ve yarım kaldığından, ( Kendi devrimini yarım bırakanlar, kendi mezar kazıcılarını hazırlarlar)laik cumhuriyet’in kuruluş’undan nerdeyse 100 yıl sonra çakma şeyhülislam Ali Erbaş çıkıp ; Cumhuriyet’in modern, aydınlanmacı ve ilerici kazanımlarını tasfiye eden Erdoğan’ın onayıyla laikliği hiçe sayarak Teokratik bir devlet çağrısı yapabiliyor. Laik bir devlette Diyanet olur mu? Laik ülkelerde Din kamu hizmetimidir? Aslında Doğu Bizans’tan bu yana bu topraklarda batıda olduğu gibi tam anlamıyla teokratik devletler kurulmadı. Din devletin içinde bir kurum olarak hep var oldu ve Bizans’ta, Osman’da ve de Cumhuriyet’te Muktedirlerin taleplerini meşrulaştırmanın aracı işlevini gördü. Cumhuriyet’in ilk yıllarında laiklikliğin yerleşmesine ve devletin dini denetlemesine hizmet eden Diyanet, sağ iktidarların elinde ise Cumhuriyet’in altını oyan ve devleti dinsel açıdan denetleyen ve de teokratik devletin kilometre taşlarını ören bir yapıya dönüştü. Siyasal İslamcılar iktidara gelmeden önce Diyanet’e karşıydılar. Dinin Diyanet’in elinde esir olduğunu ifade ediyorlardı. Zamanla bu görüşlerinden vaz geçtiler ve Diyanet’in laikliğin tasfiyesinde ve de kendi rejimlerini kurmada ne kadar kullanışlı bir aparat olduğunu gördüler. Artık Diyanet ile kesin bir hesaplaşmaya girmeden ne laik devletin ne de demokrasinin önü kesinlikle açılmayacaktır. Yaşanan 100 yıllık pratik dinin bir kamu hizmeti olmayacağı gerçeğini tartışmasız bir şekilde ortaya çıkarmış ve bu gerçekte Diyanet’in tasfiyesini zorunlu kılmaktadır. 200 yıldır sürmekte olan Osmanlı- Türk Modernleşmesinin birikime sahip güçler yarım kalan 1923 Aydınlanma - Modernite Devrimi’ni kuşkusuz tamamlayacaklardır. Bu tarihsel bir zorunluluktur.Böylece Cami’nin iktidar talebi tarih olacaktır; (İbadet mekanı olarak caminin varlığı ise devam edecektir) tıpkı Kilise’nin iktidar talebinin tarih olduğu gibi!