Eylül
03 Eylül 2022, Cumartesi 11:45Yaz biterken sonbahar kapıdan yavaş yavaş içeri girerken, sıcaklığın verdiği rehavet üstümüzden gitmeye, farkındalıklar sorumluklar hissedilmeye başlıyor. Eylül ayı ağustos böceği olmadığımız için, karınca gibi kışı da düşünerek sorumluklarımızı daha da hissetmeye başladığımız bir ay. Değişimlerin her konuda en yoğun olduğu bir aydayız. Okullar açılıyor çok yoğun bir nüfus sirkülasyonu olacak, bazı şehirler canlanacak bazı şehirler daha da sakinleşecek. Bu durum bir ekonomii ve vatandaşlara maliyet olarak yansımaya başlayacak. Kış gelirken doğalgaz, ısınma, enerji maliyetleri canımızı daha da yakmaya devam edecek. 21 yıldır uygulanan politikaların, aslında buna politika da denebilir mi bilemiyorum. Bu devirde uygulanan politika, dünya piyasalarının likidite bolluğunda oluşan düşük maliyetli ucuz dövizle borçlanarak, bu dövizi piyasayı düşük maliyetle fonlama da kullanarak, ekonomi de sanal bir lale devri yaşatmak. Aslında Babacan efsanesi bu kadar basit. Devlet fabrika işletir mi deyip, bütün devletin, milletin olan kitleri sattılar. Tekelden, Tüpraşa, Sümerbank’tan, Sekaya ne varsa sattılar. ( Bunları söyleyip bütün kitleri sattıktan sonra, günümüzde birçok market varken Tarım Kredi marketleri kurup büyük bakkalcılıkla övünmek ayrı bir ironi olsa gerek. ) Bu alınan borçlar yetmedi, vatandaşlığımızı 250 bin dolara düşürüp buradan ev, arsa, mülk alan yabancıya yanında promosyon olarak verdiler. Bunlarda yetmedi durmadan vergi barışı yaparak, borcunu zamanında ödeyen vatandaşları cezalandırarak kaynak oluşturdular. Bu da yetmedi, dışarıdan kaynağı tam olarak belli olmayan paraları çok cüzzi vergilerle yasal duruma sokup piyasaya sürdüler. Kaynağı belli olamayan paraların bir yerde aklanmasına sebep oldular. Her ay cari açığı azaltan net hata noksanın bir kısmı bu paralardan oluşuyor. Ülke arazilerini arsaya çevirerek, üzerine konut yapıp bunu yabancıya satarak kaynak elde etme işlerinin artık sonuna geliniyor. Göçler ve konut satışında elde edilen vatandaşlıkla bozulan ülke demografisi artık toplumsal bir tepkiye sebep olmaya başladı. Dünya ekonomileri de yükselen enflasyona karşı, bizden ters olarak faiz artırımına giderek, piyasaya döviz girişinin maliyetini git gide yükseltiyorlar. Bugüne kadar üretmeden çeşitli dolambaçlı yollarla oluşturulan kaynaklarla, en alt gelir grubunda olan vatandaşları sosyal yardımlarla, kendi seçmen kitlesine çevirerek konsolide ediyorlardı. Bu kitleyi git gide sosyal yardımlara alıştırarak çalışmadan alt düzeyde de olsa yaşamlarını sağladılar. Bu da piyasa da bu kitlenin emeğine ihtiyacı olan iş dünyasını sıkıntıya düşürdü. İş dünyası İşçi bulamaz duruma geldi. Bu durum patronları göçmenlerden medet umar hale getirdi. Ama artık artan enflasyon bu kitleye yapılan yardımları kadük bıraktı. Uzun lafın kısası üretmeden, çalışmadan, borçla oluşturulan kaynakların ulufe gibi dağıtılıp seçmen kitlesi oluşturma politikalarının sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bizim gibi bir ülke Venezuela, Rusya, Arap ülkeleri gibi doğal kaynakları olan bir ülke değil. Bu ülkeler doğal kaynaklardan elde ettikleri gelirin bir kısmını alt gelir gurubu, halka pay ederek, oluşacak toplumsal tepkilerin önüne geçiyorlar. Bu sayede biraz keyiflerine göre ülkelerini yönetebiliyorlar, hukuk pek aranmıyor. Bizim bu ülkeler gibi doğal kaynaklarımız olmadığı için keyfi yönetim lüksümüz bir yere kadar sürer, orada duvara toslar. Sonuçta insanlar ekmek ister, geçinmek ister, bu sağlanmayınca da homurtular yükselmeye yavaş yavaş başlar. Bizim doğal kaynaklarımız yok bir yerde iyi ki de yok, biz üretmek çalışmak zorundayız. Bunun içinde sağlam bir hukuk sistemimiz olması gerekiyor. Koyulan kanunların uygulanması ve bu kanunlar önünde tüm yöneten yönetilen vatandaşların eşit olması mecburi. Hukukun olmadığı bir yere hiç kimse parasını yatırmaz, yatırım yapan biri yarın başına ne geleceğini bilmek ister. Kanunların eşit olarak uygulandığı her ülke elinde sonunda refaha kavuşur. İlk önce adalet ve hukuku temin etmeliyiz ki yarınlara umudumuz olsun. Eylül demişken eylül ayına atfedilen Alpay’dan güzel bir şarkıyla yazımızı noktalayalım…
Eylül'de Gel
Eylül'de gel
Eylül'de gel
Eylül'de gel
Okul yolu sensiz
Ölüm kadar sessiz
Geçtim o yoldan dün
İçim doldu hüzün
Yapraklar solarken
Adını anarken
Bekletme ne olur
Gelmek zamanı gel
Yok, yok, yok
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum