Laiklik
18 Mayıs 2021, Salı 11:38Laiklik, kamusal alanın ve toplumu yöneten yasal düzenlemelerin kaynağını dinden değil ,insan haklarından almasıdır. Dini hukukun yenini  laik hukukun alması. Egemenliğin kaynağının gökyüzünden alınıp yeryüzündeki halka indirilmesidir.Devletin tüm inanç grupları karşısında nötr kalması, inanç gruplarının barış içinde yaşaması ve bireyin dinin baskısına karşı korunmasının  sağlanması ve de devletin dininin olmaması. Sekülerlik ise dinin gündelik yaşamda etkisinin azalmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye seküler bir ülkedir. Dini yorumlama tekeline ve yetkisine sahip ruhban sınıfı ne incil’de ne de Kur’an’da yer almıştır. Zaman içinde oluşarak her iki dinde de ortaya çıkıp kurumlaştı. Tabii ruhban sınıfının dini yorumlamaları hep egemen sınıfların çıkarları doğrultusunda olmuştur. Batıda ruhban sınıfın(Kilise) dini yorumlama tekelinin ve yetkisinin elinden alınması
Dinde reform yapılması ve feodal ve teokratik din devletlerinin yıkılıp, yerlerine laik devletlerinin kurulması, radikal olan 1648 İngiliz ve 1789 Fransız Devrimleri sayesinde gerçekleşti. Bundan sonra kilisenin dünyevi hiç bir iktidar talebi olmadı. Ayrıca bu süreç sonucu din devletin dışına çıkarıldı. Osmanlı’da ki ruhban(ulema) sınıfı bizans imparatorluğu örnek alınarak oluşturulan bir yapı idi ve doğal olarak ta resmi islamı temsil ediyordu. Bu yapı günümüzde  diyanet işleri başkanlığı adı altında varlığını sürdürüyor. Resmi İslama tepki olarak ,halk İslamı olan sufilik ve de tasavvuf düşüncesi ortaya çıktı.  1923 ‘te kurulan Laik Cumhuriyet  iki alanda da düzenlemeye gitti. 700 yüz yıl süren feodal monarşiyi (saltanatı) ve halifeliği kaldırarak işe başladı. Şeriye ve evkaf bakanlığı ve Şeyhülislamlık kaldırıldı. Yerine diyanet işleri başkanlığı (Türk-Sünni İslam) kuruldu. Ardından tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı. Bütün bu kurumlar sosyolojik olarak varlıklarını günümüze kadar sürdürdüler. Laik Cumhuriyet’i kuran kemalistler diyanet işleri başkanlığı vasıtasıyla dini kontrol edebileceklerini,dinde reform yapıp ulusal Türk İslam’ı yaratmak istiyorlardı. Bunun dışında (Medeni kanun,öğretim birliği yasası vs) bir çok düzenlemeyle  Hititler,Bizans ve Osmanlıdan bu yana süren kul kimliğini yıkıp yerine,kendi aklını bilim dışında başka bir rehbere gereksinme duymadan kullanan özgür yurttaşlar yetiştirmek istiyorlardı.1923 Aydınlanma ve Modernite Devrimi yaslandığı sınıfın zayıf olması nedeniyle 1789 Fransız Devrimi kadar radikal olup, feodal sınıfları tasfiye edemedi ve yarım kaldı. İkinci Dünya savaşından sonra başlayan soğuk savaş dönemi(yeşil kuşak siyaseti) Laik Cumhuriyet’in kazanımlarının da erozyona uğramasını beraberinde getirdi.1946 dan sonra köy enstitülerinin adım adım kapatılması yerlerine imam-hatip okullarının açılması, ( Öğretim birliği yasanın delinmesi )ve çok partili yaşama geçilmesiyle beraber diyanet işleri başkanlığının büyümeye başlaması, gittikçe güçlenmesi (150 bin kişilik dev kadrosu, bir çok icracı bakanlığı geride bırakan bütçesi,sayısı bilinemeyen Kura’an kursları)ve devletin dini değil , dinin devleti denetlediği ve  de laikliğin tasfiyesine kadar giden süreç başladı. Yarım asır yıldır yatırım yapılan(12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin önünü açması) Siyasal İslamcı AKP 20 yıldır süren iktidarı boyunca ve diyanet işleri başkanlığı vasıtasıyla laiklik Cumhuriyet’i(geriye ne kalmışsa ) tasfiye edip, yerine teokratik bir cumhuriyet inşa ediyor! Tüm bu süreçler Kemalist laiklik modelinin devleti ve toplumu laikleştirme ve sekülerleştirme çabalarında istenilen düzeyde başarılı olamadığını gösteriyor. 200 yıldır sürmekte olan Osmanlı-Türk modernleşmesinin(1923’te kurulan Laik Cumhuriyet bunun pik noktası) birikimine sahip ilerici güçler yarım kalan 1923 Aydınlanma ve Modernite Devrimi’ni tamamlayacaklardır..
AKP iktidarı döneminde modernleşme zaman zaman sekteye uğrasa bile Türk halkı Cumhuriyetin kazanımlarından ve modernleşmeden asla vaz geçmeyecektir.