MEVZUAT, YANGIN VE DENETİM…
27 Ocak 2025, Pazartesi 12:34
İnsanın doğayla, insanın insanla ve devletle ilişkisini düzenleyen mevzuat Tanzimat’tan günümüze kadar bize Batı’dan gelmiştir. Bunda yadırganacak bir durumda yoktur. İnsanlığının ilerici birikimi Bat’da yoğunlaşmıştı.(Aydınlanma Devrimi, Modernite,Laiklik, İnsan Hakları…) Türkiye’de sorun mevzuatının Batı’dan alınmasından değil, Batı’dan alınan mevzuatın sonradan yapılan müdahalelerle (Egemen sınıfların talepleri doğrultusunda) ruhunun yok edilmesinde. 2002 yılında iktidara gelen siyasal islamcıların 23 yıllık iktidarında hem mevzuatın ruhu yok edilmiş ( içi boşaltılmış) hem de işlemez hale getirilmiştir. On yıl gecikmeyle,1993 yılında yürürlüğe giren giren ÇED Batı’da 3 kez değişikliğe uğrarken bizde tam 23 kez değiştirilmiş ve özü yok edilmiştir. Doğa korumanın anayasası olan ÇED süreçleri formaliteye dönüşmüştür. İhale yasası ise tam 185 kere değiştirilmiştir. İşçi Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili mevzuat uygulanmadığı için 30 bini aşkın emekçi iş cinayetine kurban gitmiştir. Türkiye iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncüdür. Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’nden çıkaran siyasal islamcıların iktidarında 30 bin aşkın kadın katledilmiştir. Yine 6 Şubat Kahramanmaraş depreminde yapı denetiminin gerekleri yerine getirilmediği için 50 bine yakın yurttaşımız yaşamını yitirmiştir. Bunun büyük oranda sorumlusu inşaatı ekonomin temeli haline getiren ve denetim süreçlerini iğdiş eden siyasal islamcı AKP iktidarıdır. Kartalkaya yangında yitirdiğimiz 78 yurttaşımız, Siyasal İslamcıların kurduğu düzenin turizm alanına sadece yansımasıdır. Tıpkı Soma’da, İliç’le, Sağlıktaki yenidoğan çetesi … olayında olduğu gibi. Özelleştirilen denetim süreçlerinin tablonun ağırlaşmasında payı büyük. TTB ( Türk Tabipleri Birliği), TMMOB ( Türk Mimar Mühendisleri Birliği) ve TBB ( Türkiye Barolar Birliği) boşuna hedef haline getirilmiyor.! Öte yandan Türkiye’de iç denizler, göller ve göller arıtılmadan alıcı ortama verilen sular (Sanayii kaynaklı) nedeniyle Su Kirliği Kontrol Yönetmeliği’ne göre 4. Sınıf Su Kalitesindedir. Bu sular sulama suyu olarak tarımda kullanılamaz. Çünkü ağır metal yükü altında. Bunun sonuçları uzun vadede de olsa yurttaşlarımıza ve topluma faturası ağır olur. Hava kirliliği, toprak kirliliği ve kültür bitkilerinde kullanılan pestisitlerin sınır değerleri aşmasıyla tablo daha da ağırlaşmaktadır. Türkiye bu noktaya gelişi bir “ solkırım” olan 12 Eylül Faşist Askeri Darbesi’yle başladı. Sendikalar başta olmak üzere gerçek anlamda kamu yararına çalışan tüm kurum kuruluşlar dağıtıldı. Toplum örgütsüzleştirildi ve Ortaçağ’a ait olan cemaat ve tarikatlara mahkum edildi. Özal, Çiller ve Derviş’ten sonra iktidara gelen siyasal islamcı AKP, egemen sınıfların yarım kalan taleplerini din sosuyla topluma yedirdi! Tek adam rejimi bu süreci kolaylaştırdı ve derinleştirdi! Bu da yetmezmiş gibi Türkiye’yi bir Afganistan bir İran ya da Pakistan benzeri bir ülke yapmaya çalışıyor. Şimdi yaşamın tüm alanında yaşadığımız sorunlar bu sürecin üründür. Örgütsüz olan toplum çaresiz olarak süreci izlemekte ve seçim sandığını beklemektedir. Siyasal İslamcılar seçmenin bir “Maşeri Vicdanı“ yani toplumsal vicdanı”olduğunu unutmasınlar ve toplumun örgütsüzlüğüne çok güvenmesinler! Ezcümle; çözüm toplumun örgütlenmesinde, Cumhuriyetçi güçlerin birlikteliğinin sağlanarak ivedi olarak siyasal islamcı AKP'nin iktidardan uzaklaştırmasından geçmektedir!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum